🌸 Var Olsun; Eksik Olmasın KADINLAR!
- kurcenlipsikoloji
- 8 Mar
- 5 dakikada okunur
O eksiğin hangi ikame nesneyle doldurulacağı belli olmuyor zira.
“Kadın, erkeğin hakikatidir.” (La femme est la vérité de l’homme.) Bu cümle, Lacan’ın cinsiyet farkı üzerine geliştirdiği kuramın önemli bir ifadesidir. Kadın, burada biyolojik bir varlık olarak değil, simgesel bir konum olarak ele alınmaktadır.
Lacan’a göre hakikat, öznenin eksik olduğu yerle bağlantılıdır. Özne kendisini tamamlanmış olarak algılasa bile, bilinçdışında eksiklik ve arzu tarafından yönlendirilir. Klinikte sıklıkla duyduğumuz “ her şey tam da istediğim gibi oldu şimdi neden böyle hissediyorum anlamıyorum .” gibi cümleler bilinçdışı kalan arzu ve eksiğin tecessüm halidir.
Hakikat, öznenin bilmediği ama ona yön veren şeydir.
Kadın, erkeğin hakikati olarak ifade edilir çünkü erkek, kadın aracılığıyla kendi eksikliğini keşfeder ve arzusunu şekillendirir. Erkek özne, kadına yönelen arzunun öznesidir ancak bu arzu, tam olarak ne istediğini bilemez.
Kadın, erkeğin gözünde tamamlayıcı bir nesne gibi algılansa da, aslında kadının özü hiçbir zaman tam olarak kavranamaz.
“Kadın diye bir şey yoktur.” (La femme n’existe pas.) Bu, kadınların gerçek olmadığı anlamına gelmez; kadın, erkeğin bilinçdışında kesin ve sabit bir kavram olarak var olamaz.
Kadın, erkeğin arzusu için eksik nesne (objet a) olarak konumlanır ama bu eksiklik hiçbir zaman tam anlamıyla doldurulamaz.
Kadın, Erkeğin Arzusunun Hakikatidir
Erkek, kadın figürü üzerinden kendi eksikliğini anlamaya çalışır. Kadın ise erkeğin eksikliğiyle karşılaştığı aynadır.
Her insan kendindeki eksiği bir ötekiyle tamamlama çabasındadır. Aşkta olduğu gibi.
Dolayısıyla, kadın erkeğin hakikatidir çünkü erkek ancak kadın aracılığıyla arzunun ve eksikliğin nasıl işlediğini görebilir.
Ancak bu hakikat doğrudan değil, dolayımlı olarak ortaya çıkar.Özetle Kadın, erkeğin gözünde bir nesne değildir; tam tersine, erkeğin arzusunun ve eksikliğinin hakikatidir. Kadın, erkeğin eksikliğiyle yüzleşmesini sağlayan şeydir ve bu yüzden erkek için bir muamma olarak kalır. Çünkü insan en çok hakikatini inkar eder.
“İnkâr ettiğimiz bizi izler.” (Ce que nous nions nous regarde.) Bu ifade, Lacan’ın inkâr (déni) ve bilinçdışı geri dönüş kavramlarına dayanır. Freud’un da belirttiği gibi, bastırılan şey kaybolmaz, farklı biçimlerde geri döner.
İnkâr ve Bilinçdışı İnkâr, öznenin bilinçdışında “rahatsız edici bir gerçeği “kabul etmeyerek onu görmezden gelmesiyle ilgilidir.
Ancak bilinçdışında inkâr edilen şey, bir noktada geri döner.
Bu geri dönüş, bazen semptom olarak, bazen rüyalarda, bazen de dış dünyada bir figür olarak gerçekleşir.
Lacan’ın “bizi izler” demesi, bastırılanın bir bakış olarak geri dönmesini ifade eder. Burada “bakış” (le regard), önemli bir kavramdır. Öznenin bilinçdışında bastırdığı şey, bazen dış dünyada bir olay ya da bir kişi aracılığıyla ona geri döner ve özneyi rahatsız eder.
Örneğin; Bir kişi korkularını inkâr ederse, bu korkular bazen dış dünyada tehdit edici bir figür( fobi) olarak belirir. İnkar edilen travmalar, rüyalar ya da semptomlar olarak kendini gösterebilir. Bilinçdışıda bastırılan bir duygu, başka birine yansıtılarak dışarıda algılanabilir. (Örneğin, kendi agresyonunu bastıran bir kişi, çevresindeki insanları agresif olarak görmeye başlayabilir.)
İnkâr edilen şey, sadece var olmaya devam etmekle kalmaz, aynı zamanda özneyi rahatsız edecek şekilde görünür hale gelir. Lacan için bakış (regard), öznenin kendisini gözlem altında hissetmesine yol açan, bilinçdışından gelen bir geri dönüş biçimidir. Başkasının bakışı aracılığıyla özne, kendi inkâr ettiği şeyi görür. Bu yüzden Lacan, inkâr edilenin özneyi izlediğini söyler.
Özne, bastırdığı şeyi doğrudan fark etmez ama onun varlığı sürekli bir gölge gibi onu takip eder.
Kadın, erkeğin hakikati olarak, erkeğin inkâr ettiği eksikliğin aynasıdır. Erkek, arzunun eksik nesnesi olarak kadını arzulur ama bu eksikliği de inkâr eder. İnkâr ettiği şey, bilinçdışı yoluyla geri döner ve erkeği takip eder.
Bu bağlamda: Erkek için kadın, hem bir arzu nesnesi hem de rahatsız edici bir eksikliğin işaretidir. İnkâr ettiği şey (kadın ve onun bilinemezliği), sürekli olarak ona geri döner. Klinikte Freud’un parafreni grubunda (paranoyak ve şizofreni spekturumundaki psikoz grubu)
en ağır biçimini gördüğümüz yapılar bunlar.
Kadın, erkeğin tamamlanmış olma illüzyonunu bozan bir hakikati temsil eder. “Kadın, erkeğin hakikatidir” → Kadın, erkeğin arzusunun ve eksikliğinin simgesidir; bu yüzden erkek için anlaşılması zor, tamamlanamaz bir figürdür. “İnkâr ettiğimiz bizi izler” → Bilinçdışında bastırılan şey yok olmaz; aksine farklı biçimlerde (bakış, semptom, rüya vb.) geri döner ve özneyi rahatsız eder.
Kadın, erkeğin hakikati olduğu için, erkek onun anlamını inkâr etmeye çalışır. Ancak bu inkâr, bilinçdışında kaybolmaz; aksine semptom olarak geri döner ve erkeği takip eder.
“Kadın, erkeğin semptomudur.”
Semptom, öznenin çözülmemiş bilinçdışı çatışmalarının bir göstergesidir.
Eğer kadın, erkeğin semptomuysa, bu demektir ki kadın figürü, erkeğin bilinçdışındaki çözülmemiş arzu ve kimlik meselelerini taşıyan bir yapıdır.
Erkek için kadın, sadece bir partner ya da bir ilişki nesnesi değildir; aynı zamanda erkeğin kendi arzu düzenini, eksikliğini ve bilinçdışındaki kaygılarını anlamlandırdığı bir ekrandır.
Bu, Freud’un “sembolizasyon ve semptom oluşumu” fikrine dayanır:
Özne, kendi bilinçdışı arzularını ve çatışmalarını başka bir şey aracılığıyla dışsallaştırır.
Kadın, erkek için bir haz nesnesi olmanın yanı sıra, onun arzu ve kaygılarının taşıyıcısı haline gelir.
Kadın, Erkek İçin Semptom Olduğunda Ne Olur?
Kadın, erkek için bir semptom olduğunda, erkek kadını yalnızca bir cinsel partner olarak değil, kendi arzularının bir yansıtma alanı olarak deneyimler.
Obsesyondaki gibi zihni işgal eder. Erkek için kadın, bir obsesif nevrotik için takıntılı bir düşünce gibi sürekli zihninde yer alır. Kadın, erkeğin zihninde kontrol edemediği bir nesne haline gelir.
Fetişistteki gibi jouissance’ın tek nesnesi olur. Erkek için kadın, sadece haz alınacak bir nesneye dönüşebilir. Fetişistik yapıdaki bir erkek, kadını bir nesne olarak sabitleyerek ona tek bir anlam yükler.
Melankolide olduğu gibi varoluşsal bir ızdırap kaynağı olur.
Kadın, erkeğin kaybı ya da erişemediği bir figür olduğunda varoluşsal acının kaynağı haline gelir.Burada erkek, kadını kaybettiğinde kimliğinin eksik olduğunu hisseder.
Bu dinamikler, kadının erkek için yalnızca bir birey değil, aynı zamanda onun bilinçdışı yapısındaki eksikliği belirleyen bir unsur olduğunu gösterir.
Feminen Mazoşizm Miti
Kadının mazoşist olduğu inancı, aslında erkeğin fantezisidir. Yani kadınların acı çekmekten hoşlandıkları, itaat etmeyi sevdikleri gibi popüler inançlar, gerçekte erkeklerin bilinçdışı arzularının bir yansımasıdır.
Lacan'ın çok güzel şekilde söylediği gibi, erkeğin fantezisinden fazlası olmayan feminen mazoşizmde erkeklerin kafasının karışmasına neden olan (oğlan çocuğu olan erkeklerin çoğunun da dünden razı olduğu bu kafa karışıklığı) durum olarak kadınlardaki baştan çıkarılma fantezisi, Dolto'ya göre her zaman çocukluk döneminde fikse olan ve çocuksu karakterde kalan cinselliğin sorumluluğunun alınmaması ile ilgili bir projektif identifikatif pozisyondur.
Projektif identifikasyonda yani yansıtmalı özdeşim. Arzu/dürtü sorumluluğu alınmayarak karşı tarafa yansıtılır ve bu arzu/dürtü terk edilemediği için Öteki'nden geri çağrılır ve bu çağrıya göre yeni pozisyon alınır.
Bu karikatürel ilişki düzleminde önemli nokta şu ki, eğer bir kadın için kendi anlam ve değer dünyası bir erkek büyük harfle Öteki olarak konumlandırılmışsa o zaman histerik özne pozisyonunda olan kadın, bu erkek için arzunun dekoruna, içeriğine, sahnesine, senaryosuna takılmaksızın erkeğin arzusunun nesnesi konumunda konumlanır.
Mesela, bir karikatür olarak "Grinin 50 Tonu" filminde bile bu ortadadır; kadın mazoşist olduğu için veya bir macera sonucu içindeki mazoşist karakterini keşfetmiyor. Çok basitçe, o erkeğin arzu nesnesi konumunu korumak için onun fantezisine dahil oluyor.
Burası tam da Lacan'ın "kadın erkeğin semptomudur" tezahür ettiği andır. Filmde bile bir oğlan çoçuğu olan erkeğin tüm hükümranlık imitasyonuna rağmen nasıl da nesneye mahkum olduğu görülmektedir.
İşte histerik öznenin bu şekil ilişkilendiği Öteki olarak Efendisinin bu hakikatini görür ve bunu ara ara yokluğu ile yoklayarak Efendisinin onun yokluğunda nasıl kaygılandığını göstererek aslında Efendi olmadığını istihzayla yüzüne vurur.
İşte bu efendinin anlamadığı basit bir hakikat, muhtaç olan herkes, ihtiyacını karşılayanın kölesidir. Tabii Lacan çümlesini burada bitirmez ve devam eder: "kadın erkeğin semptomudur ama dikkat edin, erkek de kadının yıkımıdır" der.
"Grinin 50 Tonu" filminde klinik olarak ne sadist var, ne mazoşist. Bir obsesif ve histerik özne ilişkisinin karikatürü. Film, sapkınlığın negatifliğinin ucuz fason üretimi olarak bir obsesif nevroz fantezisidir.
Her semptomda ve bugün patoloji denen her durumda, inkâr edilen (edilmiş değil, edilen. zira burada gerçekliği inkar sürekli devam eden bir edimdir) bir algılanmış gerçeklik yatar ya da Lacancı tabirle, bastırılmaya karşın farklı metaforik biçimlerde hortlayan gösteren vardır.
Yani bastırılan materyal geri döner farklı gösterenler biçiminde.
“Kadın, erkeğin semptomudur ama dikkat edin, erkek de kadının yıkımıdır.”
Erkek için kadın onun arzu düzenindeki bir semptomdur:
Erkek, kendi eksikliğini kadın üzerinden tanımlar.
Ancak erkek de kadının yıkımıdır. Kadın, kendi “öznel kimliğini “erkek için “nesne “haline getirerek kaybedebilir.
Bu çift yönlü ilişki, Lacan’ın cinsiyet farkı üzerine geliştirdiği temel argümanı özetler: Erkek ve kadın, birbirleri için tamamlayıcı değil, eksikliği açığa çıkaran varlıklardır.
Birbirlerinin arzularını anlamaya çalışırken, kendi öznel kimliklerini kaybetme riski taşırlar.
Comments